Parlak Bahar Mevsimini Ve Büyük Buğra Han'ın Medhini Söyler
Eski Türkçe aslı | Günümüze aktarımı | |
---|---|---|
IV | Yaruk Yaz Faslın Uluğ Buğra Han Ögdisin Ayur | Parlak Bahar Mevsimini Ve Büyük Buğra Han'ın Medhini Söyler |
63 | Toğardın ese keldi öŋdün yeli, ajun etgüke açtı uştmah yolı | Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için, cennet yolunu açtı. |
64 | Yağız yer yıpar toldı kâfûr kitip, bezenmek tiler dünyâ körkin itip | Kâfur gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süsleyerek, bezenmek istiyor. |
65 | İrinçig kışığ sürdi yazkı esin, yaruk yaz yana kurdı devlet yasın | Bahar rüzgârı eziyetli kışı sürüp, götürdü; parlak yaz tekrar saadet yayını kurdu. |
66 | Yaşık yandı bolğay yana ornıŋa, balık kudrukındın kozı burnıŋa | Güneş balık-kuyruğundan (hût), kuzu-burnuna (hamel) kadar olan yerine tekrar döndü. |
67 | Kurımış yığaçlar tonandı yaşıl, bezendi yipün al sarığ kök kızıl | Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi. |
68 | Yağız yer yaşıl torku yüzke badı, hıtay arkışı yadtı tavğaç edi | Kara yer yüzüne yeşil ipek bağladı; hıtay kervanı da bunun üstüne çın kumaşı yaydı. |
69 | Yazı tağ kır oprı töşendi yadıp, itindi kolı kaşı kök al kedip | Düzlükler, dağlar, sahralar ve ovalar bunu yayıp, döşendiler; vadiler ve yamaçlar al ve yeşil giyerek, süslendiler. |
70 | Tümen tü çeçekler yazıldı küle, yıpar toldı kâfûr ajun yıd bile | Binlerce çiçekler gülerek açıldılar; dünya misk ve kâfur kokusu ile doldu. |
71 | Sabâ yeli koptı karanfil yıdın, ajun barça bütrü yıpar burdı kin | Karanfil kokulu bahar rüzgârı esti; dünyanın her tarafı misk ve anber kokusu ile doldu. |
72 | Kaz ördek kuğu kıl kalıkığ tudı, kakılayu kaynar yokaru kodı | Kaz, ördek, kuğu ve kıl-kuyruk fezayı doldurdu; bağırışarak, bir yukarı-bir aşağı, kaynaşıyorlar. |
73 | Kayusı kopar kör kayusı konar, kayusı çapar kör kayu suv içer | Bak, biri kalkıyor, biri konuyor; biri yüzüyor, biri su içiyor. |
74 | Kökiş turna kökte ünün yaŋkular, tizilmiş titir teg uçar yelgürer | Kökiş ve turnalar gökte yüksek sesle bağırışıyor; dizilmiş deve katarı gibi, uçup, kanat çalıyorlar. |
75 | Ular kuş ünin tüzdi ünder işin, silig kız okır teg köŋül bermişin | Keklik, sesine bir ahenk vererek, eşine sesleniyor; sanki güzel bir kız gönül verdiğini çağırıyor. |
76 | Ünin ötti keklik küler katğura, kızıl ağzı kan teg kaşı kap kara | Keklik yüksek sesle öttü, sanki gülmekten katılıyor; ağzı kan gibi kızıl, kaşı sim-siyah. |
77 | Kara çumğuk ötti sata tumşukın, üni oğlağu kız üni teg yakın | Kara çumguk mızrak gibi gagası ile ötüyor; sesi, nazlı bir kızın sesi gibi, cana yakındır. |
78 | Çeçeklikte sandvaç öter miŋ ünün, okır sûr-ı ibri tünün hem künün | Çiçek bahçesinde bülbül binlerce sesle ötüyor, sanki gece-gündüz Mezamir okuyor. |
79 | Elik külmiz oynar çeçekler öze, sığun muyğak ağnar yorır tep keze | Karacalar, dişi-erkek, çiçekler üzerinde oynuyor; geyikler, dişi-erkek, sıçrayıp oynıyarak koşuşuyorlar. |
80 | Kalık kaşı tügdi közi yaş saçar, çeçek yazdı yüz kör küler katğurar | Gök kaşını çattı, gözünden yaş serpiliyor; çiçek yüzünü açtı, bak, gülmekten katılıyor. |
81 | Bu üdte ajun öz öziŋe bakıp, küvenip sevinip ediŋe bakıp | Bu esnada dünya kendi-kendine baktı; sevinip övünerek, hazinesini gözden geçirdi. |
82 | Eletü maŋa açtı dünyâ sözin, ayu körmediŋmü bu hakan yüzin | Gözü bana ilişince, söze başladı ve şöyle dedi : — Sen bu hakanın yüzünü görmedin mi? |
83 | Udır erdiŋ erse tur aç emdi köz, eşitmediŋ erse eşit mende söz | Uyuyor idi isen şimdi kalk, gözünü aç; işitmedin ise, şimdi benim sözümü dinle. |
84 | Tümen yılda berü tul erdim tulas, bu tul tonı suçlup ürüŋ kedtim as | Ben binlerce yıldan beri dul idim, benzim solmuştu; şimdi bu dul libasını çıkarıp, beyaz kakımdan gelinlikler giydim. |
85 | Bezendim begim boldı hakan uluğ, ötündüm munu kolsa cânım yuluğ | Süslendim, çünkü ulu hakan eşim oldu; dileğim budur: o isterse, canım feda olsun. |
86 | Bulıt kökredi urdı nevbet tuğı, yaşın yaşnadı tarttı hakan tiğı | Gök gürledi, nevbet davulunu vurdu; şimşek çaktı, hakanın tuğunu çekti. |
87 | Biri kında çıktı sunup el tutar, biri küsi çavı ajunka yeter | Biri kınından çıkınca, ona memleketler sunar; biri nâm ve şöhretini dünyaya yayar. |
88 | Ajun tuttı tavğaç uluğ buğra han, kutadsu atı bersü iki cihân | Büyük Tavgaç Buğra Han dünyaya hâkim oldu; adı kutlu olsun, Tanrı onu her iki cihanda aziz etsin. |
89 | Ay din izzi devletka nâsir muin, ay milletka tâc ay şeriatka din | Ey dinin izzeti, ey devletin yarıcısı, ey milletin tacı, ey şeriatin hadimi. |
90 | Bayat berdi barça tilemiş tilek, bayat ok bolu bersü arka yölek | Tanrı bütün dileklerini verdi; bundan sonra da Tanrı dâima sana arka ve destek olsun. |
91 | Ay dünyâ cemâli uluğlukka körk, ay mülketka nûr ay yayığ kutka örk | Ey dünyanın süsü, ey ululuğun ziyneti, ey saltanatın nuru, ey dönek huylu saadetin bağını elinde tutan, |
92 | Bolu berdi evren ilig berdi taht, tuta bersü teŋri bu taht birle baht | Devran sana memleket ve taht verdi; Tanrı bu taht ile bahtını dâim etsin. |
93 | Ajun tındı ornap bu hakan öze, anın ıdtı dünyâ taŋuklar tüze | Hakan tahta oturunca, dünya âsâyiş buldu; bundan dolayı dünya ona şâhâne hediyeler gönderdi. |
94 | Esirdin keligli kalık kuşları, kayu rây-ı hindi kayu kaysarı | Esirden gelen semâ kuşları, kimi rây-i hindî, kimi kayseri; |
95 | Öger atın ündep ünin türtüşüp, küvenç birle avınur sevinçke tuşup | Ötüşleri ile yarış ederek, adını anıp, sevinç ve huzur içinde onu öğerler. |
96 | Bu törlüg çeçek yerde munça bediz, yazı tağ kır oprı yaşıl kök meŋiz | Yerde bin bir çiçek, bin bir manzara, düzlük, dağ, sahra, vadi yeşil ve mavi renkler ile örtülmüş. |
97 | Kayusı yıdı birle tapnur tapuğ, kayu körk meŋiz birle açtı kapuğ | Kimi kokusu ile kulluk eder; kimi güzelliği ile harîmine girer. |
98 | Kayusı elig sundı tütsüg tutar, kayu büvkirer kin ajun yıd kopar | Kimi elini uzatır; buhurdan sunar; kimi misk saçar ve dünya güzel kokular ile dolar. |
99 | Kayusı toğardın tutar miŋ taŋuk, kayusı batardın tapuğçı anuk | Kimi doğudan binlerce armağan sunmaktadır; kimi batıdan hizmetine koşmaktadır. |
100 | Tapuğka kelip kut kapuğda-turur, kapuğda turuğlı tapuğda-turur | Saadet hizmet için gelmiş, kapıda durur; kapıda duran kulluk için durur. |
101 | Bu yaŋlığ tapuğka itindi ajun, yağı boynı egdi kötürdi özün | Dünya kulluk için böyle hazırlandı; düşman boyun eğdi, ortadan kayboldu. |
102 | Ajunda çavı bardı hakan küsi, körümegli közlerde kitti usı | Hakanın nâmı, sânı dünyaya yayıldı; onu göremeyen gözlerin uykusu kaçtı. |
103 | Ajun inçke tegdi tüzüldi törü, törü birle atın kopurdı örü | Dünya asayişe kavuştu ve nizam kuruldu; o adını kanunla yükseltti. |
104 | Akı sûretin kim köreyin tese, kelip körsü hakan yüzini usa | Kim cömert yüzü görmek isterse, gelsin, hakanın yüzünü görsün. |
105 | Cefâsız vefâlığ tilese kutun, yüzi kör kılınçı vefâ ol bütün | Kim mes'ûd, kimseyi incitmeyen ve vefakâr birini görmek dilerse, onun yüzünü görsün; onun her işi vefadır. |
106 | Asığ kolsa barça özüŋ yassızın, berü kel tapuğ kıl köŋül ber isin | Zarar görmeden, kendine hep fayda sağlamak dilersen, beri gel, hizmet et, gönül ver, ısın. |
107 | Tüzün kılkı alçak bağırsak köŋül, köreyin tese kel munı kör amul | Asîl, alçak gönüllü, şefkatli ve yumuşak huylu bir kimse görmek istersen, gel, onu gör ve gönül rahatına kavuş. |
108 | Ay edgü kılınç aslı edgü uruğ, ajun kalmasunı siziŋsiz kuruğ | Ey iyi tabiatli ve asîl nesepli hakan, dünya senden mahrum kalmasın. |
109 | Bayat berdi devlet ay terken kutı, anıŋ şükri kılğu okıp miŋ atı | Ey devletli hükümdar, Tanrı sana saadet verdi; adını bin kere zikrederek, ona şükür lâzımdır. |
110 | İdi keçki söz ol meselde kelir, ata ornı atı oğulka kalır | Çok eski bir ata-sözü vardır : babanın yeri ve adı oğula kalır. |
111 | Ata ornı kaldı atı ma bile, adın ma takı bolsu miŋ miŋ ula | Babanın yeri, adı ile birlikte, sana kaldı; bunlara daha başka binlercesi eklensin. |
112 | Talu neŋ taŋuk tuttı miŋ miŋ elig, munu kıl taŋukı kutadğu bilig | Binlerce el, hediye olarak, ona çok nadide şeyler sundu; işte sen de bu Kutadgu bilig'i hediye et. |
113 | Olarnıŋ taŋukı kelir hem barır, meniŋ bu taŋuk boldı meŋü kalır | Onların hediyesi gelir, geçer; bu benim hediyem ise, ebedî kalır. |
114 | Neçe terse dünyâ tüker alkınur, bitise kalır söz ajun tezginür | Dünya malı ne kadar toplanırsa-toplansın, tükenir, bir gün biter; söz kaleme alınırsa, kalır, dünyayı dolaşır. |
115 | Kitâbka bitindi bu hakan atı, bu at meŋü kaldı ay terken kutı | Bu hakan adı kitaba geçti; ey devletli hükümdar, bu ad ebedî kaldı. |
116 | Ya rab üste devlet tükel kıl tilek, kamuğ işte bolğıl sen arka yölek | Ey rabbim, sen onun devletini arttır; bütün dileklerini yerine getir, her işinde arka ol, destek ol. |
117 | Severin esen tut yağısın kötür, sevinçin tolu tut sakınçın kotur | Onun sevdiğini esen tut, düşmanını ortadan kaldır; sevincini dâim kıl, kederini yok et. |
118 | Yağa tursu yağmur yazılsu çeçek, kurımış yığaçtın salınsu küjek | Yağmur yağmakta devam etsin, çiçekler açılsın; kurumuş ağaçlardan perçemler sarksın. |
119 | Bolu bersü evren tuçı evrilü, kodı bolsu düşmân başı kavrılu | Felek hep dönmekte devam etsin; düşmanın başı hep aşağı eğik olsun. |
120 | Yağız yer bakır bolmağınça kızıl, ya otta çeçek önmeginçe yaşıl | Kara toprak kızıl bakır oluncaya kadar, âteşten yeşil çiçek çıkıncaya kadar; |
121 | Tirilsüni terken kutı miŋ kutun, telinsüni körmez karakı otun | Devletli hükümdar bin saadet içinde yaşasın; çekemeyenlerin gözleri âteşte yansın. |
122 | Takı ma negü erse ârzû tilek, bayat ok bolu bersü arka yölek | Daha başka ne gibi dileği var ise, Tanrı ona dâima arka ve destek olsun. |
123 | Sevinçin avınçın küvençin eli, aşasu yaşasunı lukmân yılı | Sevinç, huzur ve güvenç içinde memlekete hâkim olsun, Lokman kadar uzun ömürlü olsun. |